Sayan, Tarafsız Bölge’ye Canlı Yayın Konuğu Olarak Katıldı

Programı izlemek için tıklayınız.
[Basında çıkan haberler]

Tarafsız Bölge’ye katılan TOBB ETÜ SPM Direktörü Prof. Dr. Serdar Sayan, “Dünya’da, petrol zengini ülkeler dışında, nüfus artış hızını arttırarak zenginleşen bir ülke örneği yok. Türkiye zenginleştikçe nüfusu artış hızı yavaşlayacak ve buna paralel olarak yaşlanacak. Bu, zenginleşmenin doğal bir sonucudur. Bizden daha çok gelişmiş ülkeler bu deneyimi 30 yıl önce yaşadılar. Teşvikler onlar tarafından da uygulandı ancak, işe yaramadı. Bizde yürürlüğe konulacağı söylenen aynî destekler dahil 300 lirayı bulan bir teşvik için, hiçbir rasyonel birey daha fazla çocuk yapmaya razı olmaz. Çünkü iyi yetişmiş bir çocuğun maliyeti çok daha fazladır. Sırf bu teşvikler için fazladan çocuk yapacak kadar yoksul olan anne-babaların fazladan yapacağı çocukların da, sağlıklı, üretken, verimli bireyler olmalarını sağlayacak biçimde yetiştirilmeleri de, ailelerinin karşılaştığı maddi imkânsızlıklar nedeniyle çok güç ” şeklinde konuştu.

Ahmet Hakan yönetiminde hazırlanan ve CNN Türk ekranlarında canlı olarak yayınlanan Tarafsız Bölge programının 04.02.2013 tarihili bölümünün konuklarından biri de, Direktörümüz Prof. Dr. Serdar Sayan oldu. “Başbakanın 3 çocuk tavsiyesinin, teşvikler yoluyla, devlet politikası haline getirilmesi”nin tartışıldığı programa Sayan’ın yanı sıra; Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’nden Doç. Dr. İlknur Yüksel Kaptanoğlu, Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. Burak Arzova ve yine Marmara Üniversitesi’nden Prof. Dr. İbrahim Öztürk katıldı.

Programda, ilk olarak İlknur Yüksel Kaptanoğlu söz aldı ve ADNKS verilerine göre Türkiye’de nüfus artış hızının yavaşlamakta olduğunu ve nüfusun buna paralel olarak yaşlanacağını söyledikten sonra, bunun bütün gelişmiş ülkelerin kalkınmalarına paralel olarak yaşadıkları demografik geçiş sürecinde gözlenen bir eğilim olduğunu kaydetti.

Programa, Türkiye’nin nüfus yapısıyla ilgili yorumları ve hükümet tarafından uygulanması planlanan teşviklerin işlevselliğiyle ilgili düşünceleriyle katkı sunan Sayan, “Genç nüfus niye önemli ben bilmiyorum. İşgücü temini için sanırım. Ancak, zenginleştiğimiz için yaşlanıyoruz ve zenginleşirsek, nüfusu hızlı artan yoksul ülkelerden göçmen işgücü temin edebiliriz. Ayrıca biz zaten bu sıralar orta gelir tuzağından kaçınma gerekliliğimizden söz ediyoruz. Bunu sağlayacak türde yüksek katma değerli ürünlere yönelmeyi başarabilirsek –ki başarmak zorundayız –işgücü ihtiyacımızın yoğunluğu azalacak zaten. Örneğin İstanbul depremi, nüfusun yaşlanmasından çok daha kaygı verici olması gereken bir sorun. Nüfusumuzu arttırmaya çalışmak yerine, daha az işgücü gerektiren; sermaye ve teknoloji-yoğun, yüksek katma değerli ürünler üretmeye çalışmalıyız.” dedi.

Bunun üzerine nüfus artış hızının doğru bir politika olduğunu savunan Burak Arzova, “Bu uzun vadeli düşünmeyi gerektiren bir konu. Bu büyüme hızıyla devam ettiğimizde; 2020, 2070 yılında emekli maaşlarını ödeyemez hale geliriz.” dedi. Nüfusumuzun eğitim düzeyinin düşük olduğuna da değinen Arzova, yetişkin insanlarımızı okul sıralarına geri gönderemeyeceğimizden, eğitimi arttırmanın yolunun nüfusu yenilemekten geçtiğini söyledi.

Arzova’nın sözlerine katılmayan Serdar Sayan, “Genç nüfusun azalmasına rağmen onları eğitemiyoruz. Yeterli iş yaratamıyoruz. Yarattığımız işler de kaliteli değil. Çok çocuklu yoksul aileler çocukları hastalandığında, doktora götüremiyor. Daha fazla sayıda genci nasıl eğiteceğiz? Dünya’da, petrol zengini ülkeler dışında, nüfus artış hızını arttırarak eğitim ve gelir düzeyini arttırmayı başarmış bir ülke yok.” dedi.

İbrahim Öztürk ise, bu politikanın hükümetin vizyonu ve uzun vadeli planlarına son derece uygun olduğunu savunarak, “Elimizdeki demografik modeller, bugünü açıklamak için yetersiz.” dedi. Ayrıca, gelişmiş ülkelerin yaşlı nüfuslarından dolayı karşılaştıkları sorunlardan da bahseden Öztürk, “Genç bir çocuğu eğitmek mi daha pahalıdır, yoksa yaşlı bir nüfusa bakmak mı?” diye sordu.

Öztürk’ün bu sözleri üzerine, nüfus yaşlanmasının getirdiği sorunları kabul ettiğini belirten Sayan, “Ancak, ülkeler zenginleşiyorsa bu bedele katlanmak zorundalar. Türkiye’de de nüfus artış hızı kaçınılmaz olarak düşecek. Bu, zenginleşmenin doğal bir sonucudur. Bizden daha çok gelişmiş ülkeler bu deneyimi 30 yıl önce yaşadılar. Teşvikler onlar tarafından da uygulandı ancak, işe yaramadı. Ayni yardımlarla birlikte 300 lirayı bulan bir teşvik için, hiçbir rasyonel birey daha fazla çocuk yapmaya razı olmaz. Çünkü iyi yetişmiş bir çocuğun maliyeti çok daha fazladır.” dedi. Sayan sözlerine “kaldı ki nüfus artışının yarattığı baskıyla ortaya çıkan eğitilecek nüfustaki büyüme yaşlanan nüfusa bakma gereğini ortadan kaldırmıyor ki” diye devam etti.

İbrahim Öztürk ise, bu politikaların işlevselliğinin zamanlamayla ilgili olduğunu dile getirerek; zenginleşmiş, sanayileşmiş ülkelerde bu yöntemlerin işe yaramayabileceğini ancak, bizim toplumsal yapımızın bunların işe yaraması için müsait olduğunu savundu.

İlk tartışmaların ardından Ahmet Hakan tarafından, “Türkiye’de çocuklara tanınan imkânlar arttığı için çocuk yapanlar, yoksul aileler olmayacak mı? Zaten çocuklarına iyi bir eğitim veremeyen ailelerin çocuk sayısını arttırmak rasyonel mi?” sorusu gündeme getirildi.

Ahmet Hakan’ın bu tespitine katılan Sayan, “Teşvikler Dünya’nın başka bölgelerinde olduğu gibi, Türkiye’de de işe yaramayacaktır. Yararsa da, çok yoksul ailelerde yarar. Çünkü yaparlarsa sadece onlar 300 lira için çocuk yapabilir ama o çocuğu da eğitimli, sağlıklı bir birey olarak yetiştiremezler ve yoksulluk artar.” dedi.

Sayan’ın bu sözleri üzerine; teşviklerin aşırı küreselleşmiş, piyasalaşmış toplumlarda işe yaramadığını, Türkiye’nin ortamının buna müsait olduğunu yineleyen İbrahim Öztürk, “Teşviğe yoksul aileler tepki verecek. Ama nüfus yaşlanması, Türkiye’nin bir sorunudur. Bu yüzden, ortalamaya bakılmalıdır. Ayrıca, zenginler çocuk yapmak istemezse, yoksulları desteklemezsek ve yoksullar da çocuk yapmazsa nüfus ne olacak? Günün sonunda birilerine bu çocukları doğurtmalıyız.” dedi ve bu sözler sosyal medyada geniş yer buldu.

İlknur Yüksel Kaptanoğlu ise konuyu çok daha mikro düzeyde, aile ölçeğinde, ele alarak; üç çocuk meselesinin kadın ve aile perspektifinden ele alınmasının gerektiğini dile getirdi. “Bu konuyu ele alırken bakış açımızı, toplumsal cinsiyet eşitliği üzerinden, belirlemeliyiz. Kadını evde sınırlı bir hayata mahkûm etmemeli, işgücüne katmalı ve orada kalmasını sağlamalıyız.” dedi. Ayrıca, teşviklerin işlevselliği ile ilgili olarak aile yapısı bize çok benzeyen iki ülke olan İtalya ve İspanya’yı örnek gösteren Kaptanoğlu; “Bu ülkeler yıllardır teşvik politikaları uyguluyor. Ancak, maddi yardımlar kesinlikle tutmuyor. Sınırlı şekilde tutan uygulamalar ise; çocuk bakım desteği, babayı da çocuk bakımına ortak eden uygulamalar vb. Bu yüzden, doğum oranını arttırmak için maddi desteklerden medet ummak yerine; toplumsal cinsiyet eşitsizliğiyle savaşmalıyız.” dedi.